Cengiz YILDIZ
Hafif Akıl Ağır Yüktür!
Çocukken evimizde misafir eksik olmazdı. Bazen kalabalık bir misafir ortamında, nakıs bir özgüvenle kimseyi dinlemeyen, her şeyi eleştiren biri çıkar, nitekim dilin kemiği yok sözüne inat, her konuda atar tutardı. Adam gittikten sonra babam “Aqlê sıvık barê gırane” derdi. Babamdan yadigar bu Kürtçe atasözünün “Hafif akıl ağır yüktür” şeklindeki mealini gençliğime tesadüf eden önyargılı bir yaşanmışlıkla algılayabildim.

Ön yargılar….
Hakikat arayışında bir insanın önünde en büyük engel olsa gerek.
Diyalektik bu ya!...
Kişi bir tarafa kulak kesilirken ötekine sağır olur. Bu sağırlık kişiyi hakikate sırtı dönük hale getirir. Hakikate sırtını adresleyen insanın her hareketi onu hakikatten uzaklaştırır.
Dolayısıyla hakikate sırtı dönük insanın fikren fi'len yerinde durması kanımca hareket etmesinden daha evladır.
Okuduğu tek kült kaynaklar, yaşadığı tek kanal ortamlar sonucunda oluşan genel müktesebatı, bütünüyle onun fikriyatını sabit bir dönele perçinlemekten başka bir işe yaramaz.
Bazen nasibin ve kısmetin açtığı güç gediğini ön yargı cesaretiyle dolduran bu kişilikler, şartlanmış yarı aydın kimlikleriyle "ya bendensin ya düşman" entegrizmi ile ötekine hayat hakkı tanımazlar.
Devamlı zihni gıdaları olan 'öteki' bir düşman vardır sofralarında.
Diktatörlere, tiranlara iyi bakın, hepsi yarı aydın, bir fikre saplantılı şekilde bağlanmış insanlardır. Ve hepsi kafalarındaki önyargı tortularını etrafına, halkına dayatmaktan haz alırlar.
Doğrularından şüphe etmezler. Kaba yavan bir cesaretleri vardır.
Bir çeyrek yüzyılda fikirleri çürüse de şartlandırdıkları genç dimağlar uzun süre bu fikirler üzerinden ikinci bir önyargı nesli oluştururlar.
Bu ikinci nesil birinci nesli mitleştirerek fikri önyargıyı canlı tutarlar.
Zamanla ferdi önyargı toplumsal önyargıya dönüşür ve ardından toplumsal histeri.
Ve ne kadar zihni açık kalbi diri insan varsa memleketi onlara zindan ederler.
Halka mal olmuş mütefekkir, bilim adamı sanat adamı kim varsa, biyografisinde muhakkak bir zindan aralığı oluşur.
Bazen bu ön yargı eşiği aşılır ancak tam zıddı başka bir ön yargıya dönüşebilir.
Kişi bu gelgitlerin güncel sarmalında bir türlü doğru kavşağa ulaşamaz.
Huzursuzdur, kızgındır, negativisttir, aklı karışıktır. Karışık aklına klavuz da bulamaz.
Tab'en zengin bir genetiğe( karekter zenginliğine) sahip olmadan, hayata rabbinin ona verdiğinden gayrı bir karakter koyamadan ve derin bir hakikat arayış isteği olmadan Akıl dun, himmet zebun bir halde koca bir ömürü heba eder.
Belli bir fikir çilesi sürecini yaşamadan,
İyi bir analitik tarih müşahadesi ve muhasebesi yapmadan,
Bir de zamanın ruhunu anlamadan bu önyargı sarmalından kurtulamaz insan.
Belki bu yazı da önyargılardan azâde değildir!
Kimbilir, belki de hayat tümüyle bir önyargıdır, farkında değiliz!
“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçekleri söyleyenlerden de o kadar nefret eder.“
Bu söylem George Orwell’e atfedilmiştir. Orwell’i bu söyleme zorlayan tarihsel arka plan yaşanmışlıkları, deneyimleri ampirik gözlemleri ve bu fikriyata ulaşan hakikatleri her ne ise; günümüz deneyimsel tasarımının öğretisinde ortaya konulan hakikatı nesillerle yeni nesillere yansıtan özneler, birer Orwell tekerrürü ile yalın ve aynı hamurdan yoğrulmuş birer ayna vasfında karşımızda durmaktadır.
Ne var ki yerkürede cereyan eden güncel politios, James F.Clarke’yi bir bakıma haklı kılmaktadır. Zira ona göre bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür.
Gelecek kuşağı önceleyerek o sarp yokuşu bizlere adresleyen hamurdaki mayaya selam olsun!