EKONOMİ
Kıyıköy'de Av Yasakları Gündemde
Karadeniz'e sahili bulunan Kıyıköy beldesinde denize açılan balıkçılar, avladıkları kasalar dolusu çinekop ve istavritle limana dönüyor. Öte yandan bu avlanmada balıkların yetişkinliğe ulaşıp ulaşmadığı da bir başka tartışma konusu... Av yasağının kalkmasının ardından denize açılan balıkçılar bir süre palamut avladı. Palamut avında güzel bir sezon geçiren balıkçılar için çinekop ve istavrit dönemi başladı.
Karadeniz’e sahili bulunan Kıyıköy beldesinde denize açılan balıkçılar, avladıkları kasalar dolusu çinekop ve istavritle limana dönüyor. Öte yandan bu avlanmada balıkların yetişkinliğe ulaşıp ulaşmadığı da bir başka tartışma konusu…
Av yasağının kalkmasının ardından denize açılan balıkçılar bir süre palamut avladı. Palamut avında güzel bir sezon geçiren balıkçılar için çinekop ve istavrit dönemi başladı.
Sabaha karşı avlanmaya çıkan balıkçılar iki tekne arasına serdikleri orta su ağları ile bol miktarda çinekop ve istavrit avlıyor.
Yaklaşık bir ay süren palamut avının ardından çinekop ve istavrit avına yöneldiklerini ifade eden balıkçılar, limana bol miktarda çinekop ve istavritle dönüyorlar. Hal böyleyken erişkin hale gelmeyen ve çinekop diye tabir edilen lüfer yavrularının avlanması hususu ise gündemdeki yakıcılığını koruyor.
Çinekopun Hakkını Yiyenler, Lüferi Denizde Arıyor!
Erişkin olmadan avlanan balıklar sofralarımıza gelmeden tükeniyor! Denetimler sıkı, farkındalık kampanyaları ses getiriyor ama lüfer ve çinekop hâlâ tehlike altında.
Av Yasakları İşe Yarıyor mu?
Türkiye’nin denizlerinde balıklar yeterince büyüyemeden ağlara takılıyor. Özellikle lüfer ve yavrusu çinekopun bu şekilde avlanması, balık popülasyonlarını hızla azaltıyor. Lüfer için belirlenen asgari avlanma boyu 20 cm. Ancak tezgâhlarda bu limitin altındaki balıkları görmek hâlâ mümkün. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, bu sorunun önüne geçmek için sıkı yasal düzenlemeler yaptığı öne sürülse de devletin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı çinekop avlandığını müjde şeklinde veriyor.
Denetimler sıklaşsa da kaçak avcılığın önüne geçmek kolay olmuyor. 2023’te yapılan 171 bin 219 denetimde 593 ton yasa dışı avlanmış balığa el konuldu. Bununla birlikte, farkındalık kampanyalarının etkisi de yadsınamaz.
Çinekop Tezgâhtayken, Lüfer Hayaldir!
İstanbul’un simgelerinden olan lüfer, geçmişte bolluğuyla bilinirken, bugün sofralarda az bulunuyor. Yavrusu çinekopun avlanması, bu güzel balığın neslini tehlikeye sokuyor. Slow Food Türkiye’nin “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın” kampanyası, bu soruna dikkat çekiyor. Greenpeace’in “Seninki Kaç Santim?” sloganı da tüketicilere, balık alırken boyutuna dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatıyor.
Fikir Sahibi Damaklar grubunun çağrısı net: “Çinekop yeme, lüferi yaşat!” Özellikle restoranlar ve balık pazarları, bu bilinci yaymakta önemli rol oynuyor.
Tüketici Desteği Şart
Yalnızca yasaklar ve denetimler değil, tüketici davranışları da denizlerin geleceğini belirliyor. Yasal boyutun altındaki balıkların alınmaması ve bu konuda restoranlara da baskı yapılması gerekiyor. Tüketiciler ne kadar bilinçlenirse, deniz ekosistemini koruma şansı o kadar artıyor.
Denizlerimiz İçin Geç Kalmadan
Kaçak avcılık yalnızca balık stoklarını değil, deniz ekosisteminin tüm dengesini tehdit ediyor. Denizlerde sürdürülebilirlik için yasal düzenlemelere sıkı sıkıya uyulması, denetimlerin artması ve tüketicilerin bilinçlenmesi gerekiyor. Çinekopun lüfer olmasına izin vermek, hem balıkçılığın hem de sofraların geleceği için şart.
Balıkçıların Vergisi Fileye Takılıyor: Denizden Servet, Devlete Kuruş!
Denizlerden milyonlarca lira kazanan balıkçılar, devlete komik rakamlarla vergi ödüyor. Üstelik balık stokları tükenme riski altındayken, sürdürülebilirlik için gereken yatırımlar da yapılmıyor.
Denizden Çıkan Balık Vergiye Çarpmıyor
Türkiye’de balıkçılık sektörü, denizlerin zenginliğiyle milyarlarca liralık bir ekonomi yaratıyor. Ancak bu devasa ekonomik faaliyetten devlete ödenen vergi miktarı oldukça düşük. Küçük ölçekli balıkçılar genellikle basit usulde vergilendirilirken, büyük tekneler ve ticari balıkçılık yapan işletmeler de düşük oranlı vergi sisteminden faydalanıyor.
2023 verilerine göre, bir balıkçı gemisi yılda ortalama 100 bin ila 500 bin TL arasında gelir elde ederken, ödedikleri vergi miktarı çoğu zaman birkaç bin lirayı geçmiyor. Bu durum, “denizden servet, devlete kuruş” eleştirilerini beraberinde getiriyor.
Vergide Eşitsizlik Sorunu
Balıkçılık sektöründeki bu düşük vergi politikası, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında ciddi bir eşitsizliği ortaya koyuyor. Örneğin, aynı gelir düzeyine sahip bir restoran veya turizm işletmesi, balıkçılardan çok daha yüksek vergi ödüyor. Bu durum, kamuoyunda tepkilere neden oluyor.
Vergi adaletsizliğini eleştiren uzmanlar, balıkçılık sektörünün çevresel zararlarını ve balık stoklarındaki azalmayı dikkate alarak daha etkin bir vergi sistemi öneriyor. Kazancın büyüklüğüne göre artan oranlı bir vergilendirme modeli, sektörde hem eşitliği sağlayabilir hem de sürdürülebilirliğe katkı sunabilir.
Balık Stokları Erirken, Yatırımlar Az
Düşük vergiler nedeniyle devletin balıkçılık sektöründen elde ettiği gelir sınırlı kalıyor. Bu durum, deniz ekosisteminin korunması ve sürdürülebilir balıkçılık için yapılması gereken yatırımların önünde engel oluşturuyor. Balık stoklarının azalması, denizlerin kirliliği ve kaçak avcılıkla mücadele için ciddi bütçeler gerekiyor. Ancak mevcut vergi politikası, bu kaynakların yaratılmasını mümkün kılmıyor.
Sektör Nasıl Düzenlenmeli?
Uzmanlar, balıkçılık sektörünün hem ekonomik hem de çevresel sürdürülebilirliğini sağlamak için yeni bir vergi düzenlemesi gerektiğini vurguluyor. Önerilen başlıca adımlar şöyle:
- Büyük ölçekli balıkçı tekneleri için gelirlerine göre artan oranlı vergi sistemi.
- Elde edilen vergi gelirlerinin balık stoklarının korunması, deniz temizliği ve sürdürülebilir balıkçılık projelerine aktarılması.
- Kaçak avcılığı önlemek için denetimlerin artırılması ve bu denetimlere ayrılan bütçenin büyütülmesi.
Denizler Kazandırıyor, Devlet Kaybediyor
Balıkçılık sektörü, Türkiye’nin en önemli gelir kaynaklarından biri. Ancak bu kaynağın doğru vergilendirilmemesi, hem devletin hem de denizlerin geleceğini riske atıyor. Daha adil bir vergi sistemiyle, balıkçılık yalnızca denizden ekmek değil, sürdürülebilir bir gelecek de çıkarabilir.